Roma İmparatorluğu döneminde yaşamış olan Strabon Geographika adıyla yazmış olduğu kitabında Kapadokya'yı; doğuda Malatya, batıda Aksaray, güneyde Toros Dağları ve kuzeyde Doğu Karadeniz'e kadar uzanan bir bölge olarak sınırlandırır. Kapadokya; Kayseri, Niğde, Aksaray ve Kırşehir’in şehir merkez noktalarından çizilen dörtgen ve merkezinde Nevşehir’in olduğu coğrafyaya verilen isimdir. Günümüzde Kapadokya denilince ilk olarak peribacaları, kaya kiliseleri ve yeraltı şehirlerinin en yoğun olduğu Ürgüp (Başhisar), Ortahisar, Uçhisar, Göreme, Çavuşin, Avanos, Gülşehir, Derinkuyu, Kayseri-Soğanlı ve Aksaray-Ihlara vadisi akla gelmektedir.
M.Ö. 2000'lerden başlayarak Hititler bölgeye yerleşmiş ve yerli halk Hattilerle kaynaşarak Büyük Hitit İmparatorluğunu kurmuşlardır. Bu dönemde Kayseri yakınlarında bulunan Kültepe (Kaneş) Asur Ticaret Kolonilerinin önemli bir ticaret merkezi durumundadır. M.Ö. 1200'lere kadar hüküm süren Hitit İmparatorluğunun yıkılmasından sonra Geç Hitit Devletleri kurulmuştur. Friglerin Geç Hitit Devletlerine son vermesinden sonra Kimmerlerin, Medlerin ve M.Ö. 547'den itibaren ise Perslerin hâkimiyetinde kalmıştır. Persler Anadolu'yu Satraplık adı verilen bölgelere ayırarak yönetirler. Bu bölgelerden biri olan bugünkü Kapadokya bölgesine ise Hititlerde Khepat Ukh olarak kullanılan bölge adı, Pers dilinde Katpatuka adını alır.
Pers İmparatorluğu'nu yıkan Büyük İskender Katpatuka'da beklemediği bir direnişle karşılaşır. Bunun üzerine komutanlarından biri olan Sabistas'ı bölgeyi denetim altına almakla görevlendirir. Buna karşı çıkan halk bir Pers asilzadesi olan I. Ariarathes'i (M.Ö. 332-352) kral ilan eder. Büyük İskender ile iyi ilişkiler kuran I. Ariarathes Kapadokya Krallığının sınırlarını da genişletir. Büyük İskender'in ölümüne kadar barış içinde yaşayan Kapadokya Krallığı yeniden bir savaş dönemine girer ve Pontus, Galat, Makedonya ve Romalılarla mücadele eder. M.S. 17 yılında Tiberius Roma İmparatorluğuna bağlayarak eyalet haline getirir. Batıya açılan yeni yolların yapılması eyaletin merkezi durumundaki Kayseri'nin önemini artırmış ticaretin Asur Ticaret Kolonilerindeki parlak dönemindeki canlılığına kavuşmuştur. Daha sonraki yıllarda İran'dan gelen Sasanilerin akınlarından korunmak için şehrin etrafı surlarla çevrilmiştir. Hıristiyanlığın yayılması sırasında Kapadokya bölgesi bu bakımdan da önemini artırmış ve Hıristiyanlık Roma İmparatorluğu tarafından resmi din olarak kabul edilince Kayseri Başpiskoposluk merkezi haline gelmiştir. IV. Yüzyılda Başpiskopos olan Aziz I. Basilius'un büyük çabalarıyla Hıristiyanlık bölgeye yerleşmiş ve kayalar içinde mistik bir manastır hayatı başlamıştır.
Roma İmparatorluğu M.S. 395 yılında ikiye ayrılınca Kapadokya doğal olarak Doğu Roma İmparatorluğunun sınırları içinde kalır. VII. Yüzyıl başlarında Bizanslılarla Sasaniler arasında yoğun savaşlar meydana gelmiş ve Sasaniler 6-7 yıl bölgeyi ellerinde tutmuşlardır. M.S. 651 yılında Halife Osman, Sasani Devletini yıktıktan sonra Arap-Emevi akınlarına maruz kalır Kapadokya halkı. Bu karışıklık sırasında bir süredir devam eden Hıristiyan mezhep çatışmaları özellikle İmparator III. Leon'un ikonaları yasaklamasıyla doruk noktasına ulaşır ve İkonaklazm (726-843) dönem başlar. İkonaklastik dönemde Kapadokya'ya büyük bir göç yaşanmış ikona taraftarı olan Hıristiyanlar bölgeye gelip kayalara oyulmuş manastırlarda gizlenerek ibadetlerine ve faaliyetlerine devam etmişlerdir.
1082 yılında Kayseri'nin Selçuklular tarafından fethedilmesinin ardından Kapadokya halkı huzurlu bir döneme girer. Selçuklu hâkimiyetindeki Hıristiyanlar serbestçe ibadetlerini yaparlar ve kiliselerini inşa ederler. Ancak 1308 yılında Moğol kökenli İlhanlılar Kayseri'yi ele geçirip şehri yakıp yıkarlar. Bu durum çok sürmez ve Osmanlılar döneminde bölge artık rahat ve huzura kavuşur.